Pazar

Kendi Kendime



Bilmem bu kaçıncı sigara söndürdüğüm. Bilmem bu kaçıncı ah çekiş. Bir bir dökülüyor ömür yaprakları. Belki de bir otel odasında son bulacak bir ömrün başlangıcı bu. Belki de nem kokan bir odada tek başına verilecek son nefesin habercisi. Akmayan gözyaşları bu kadar mı acıtır insanın canını? Ne kadar zormuş meğer çiçeksiz bir bahçeye bakıp diz dövmek. Ne betermiş dört duvar arasında boğulmak.

Tuttuğum yurt gurbet, kadim dostum yalnızlık. Dinlediğim şarkılar hep hasret kokulu. Çektiğim her nefes ayrılık kıskacı. Attığım her adım havada, uzandığım her el yüzgeri. Sığınacak limanım, “Merhaba!” diyecek bir dost, ruhumu saracak bir sıcak bakış nerede ? Nerede elimi tutacak bir el?

Neden bir yanım yaşarken bir yanım hep ölü? Niye gülerken bile yüzüm asık? Kuru ekmeğe çoktan razıyım da bir tutam tuzum niye yok? Ne bu içimdeki adını koyamadığım şey? Aşk mı? Değil. Pişmanlık mı? Değil. Yalnızlık mı? Belki.. Özlem mi? Büyük ihtimalle.

Bu gün bayram. Olması gereken coşkunun yerinde gürül gürül bir yalnızlık. Arada bir şenlendiren bu günü, telefona düşen birkaç güzel dostun mesajı. Onlar da olmasa zaten hapı yutmuşuz.

Şair diyor ki “Şu gurbeti bizim için yapmışlar / Çatısını pek muntazam çatmışlar / Ölüm ile ayrılığı tartmışlar / Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık.” Ne elli dirhemi be üstad? Elli ton desen yeridir....





Cumartesi

Topkapı Palace

Rates, reservations, and details on amenities from these all-inclusive hotels with locations in Antalya and another Bodrum.

Would you not give yourself a fairy holiday as a present? We have not neglected any detail in our 908 rooms : rooms with balcony, terrace or without balcony. (corner rooms). The rooms are equipped with telephone, bathtub (except handicapped rooms), WC, shower, hair-dryer, shampoo and shower gel, central air conditioning and heating system (operates depending on season), mini bar replenished everyday with soft drinks and beer, TV-set, 30 satellite and 2 info channels, radio broadcasting via TV, safe deposit box, all for offering an excellent holiday to our guests. Additionally, non-smoking rooms are also available if desired by our guests. available if desired by our guests.

Salı

Nereye Gidiyoruz?





Yanda iki kız kardeşi görüyorsunuz. Birisi 11 yaşında, adı Aylin; diğeri 15 yaşında, adı Zekiye; artık yaşamıyorlar. Aylin'in cesedi oturdukları apartmanın önünde boylu boyunca yerde yatarken komşuları tarafından görüldü. Polis çağrıldı. Gelen polis Aylin'in vücudunda 40, evlerine girdiklerinde buldukları Zekiye'nin vücudunda 145 bıçak darbesi buldular. Önce Zekiye bıçaklanmış daha sonra da balkonda oynayan Aylin bıçaklanıp balkondan aşağıya atılmıştı.

Evlerinden 150 lira kaybolmasıyla ilgili olarak Zekiye ve Aylin'i suçlayan teyze çocukları, 15 yaşındaki bir genç öldürmüştü iki çocuğu. Polise itirafı böyle. Sebep şu ya da bu, hangi ruh bir insana 145 kez bıçak saplatır?

Her gün gazetelerde, televizyonlarda tecavüzler, cinayetler, gasplar, türlü dolandırıcılıklar duyuyoruz. Bazılarına o kadar alıştık ki dinlerken umursamıyoruz bile. Ancak bu tür hunharca olaylar içerisinde hala bir nebze insanlık kalmış olanların yüreğini burkuyor. İster istemez gelecekten endişe etmeye başlıyoruz. Bilmiyoruz çünkü, BİZ NEREYE GİDİYORUZ?




Pazartesi

Birileri Dur Desin

Gün geçmiyor ki bir haber bülteninde, bir gazete başlığında çocuk istismarı ile ilgili bir haber çıkmasın. Hırsızı görmezden gelen, katili salıveren, rüşvetçiyi, dolandırıcıyı koruyan büyüklerimiz; hiç olmazsa bu soruna bir an evvel el atsınlar. Hadi bizler hırsıza katile dolandırıcıya karşı kendimizi koruruz diyelim. Şu ufacık bebeler kendilerinden faydalanmak isteyenlere karşı nasıl direnecekler? Bu hangi vicdana sığar? Lanet olsun çocukları sapıkça emelleri için kullananlara, yazıklar olsun bunlara dur demeyenlere....

Pazar

Bir Bu Eksikti

Bu memleket her türden insan gördü. Çocuk pornocuları, 60 saatte 7 cinayet işleyen seri katiller, kafasını sağa sola sallayıp dindar görüntüsü verip Fadime'yle basılan Aczmendi'ler, kendini Hz. İsa sanan Ağca'lar, peygamber olduğunu iddia eden Hasan Mezarcılar.. Neler gelip geçmedi ki. Ama resmini gördüğünüz kadın Türkiye'de bir ilk.

Kendinin peygamber olduğunu iddia eden Kütahyalı Hatice BENLİOĞLU'nun, "Gökyüzünde nikahlarının kıyıldığını" iddia ederek sözde müritleriyle birlikte olduğu ortaya çıkmış. Gazetelerde yer alan bilgilere göre bu pek dindar (!) hanımefendi, kocasının da bulunduğu ortamlarda bu nikahlarının kıyıldığını iddia ettiği şahsiyetle hemen yan odaya geçip güreş(!) tutuyorlarmış.

Sağından bakın, solundan bakın, baktığınız yön neresi olursa olsun, karşınıza çıkan inanılmaz bir ahlak çöküntüsü. Namussuzluk sanki bir statü seviyesi haline geliyor artık. Bunun suçlusu kim ? "Bir gecesi bilmem kaç dolara benle yat" diyenleri ekrana çıkaran televizyonlar mı, abuk subuk ve kendi görüşleri doğrultusunda yayın yapan toplum bilincinden uzak yazılı basın mı? Yoksa bizler mi bu ahlaki çöküntüye meyilliyiz?

Kimin dost kimin düşman olduğunun belirsizleştiği bu dönemde lütfen kendinize, ailenize, çocuklarınıza, sevdiklerinize herzamankinden daha fazla özen gösterin; onlardan ilgilerinizi esirgemeyin. Belki ülkeyi sarmakta olan bu korkunç yangın için çözümü üretecek sizlersiniz...

Perşembe

Sedef Hastalığı

(Resim Örnektir)
Arkadaşlar müjde vallahi. Sonunda şu sedef denen illetten kurtuluyorum galiba. Tam 15 yıldır bu hastalıktan kurtulabilmek için uğraşıp didinip duruyorum. Kullanmadığım ilaç, gitmediğim doktor, hacı hoca kalmadı. Aklınıza gelebilecek her tür kocakarı ilacını da kullandım. Ancak sonuç sıfır.

Fakat şimdilerde neredeyse bir mucize yaşıyorum. Doktorumun tavsiyesiyle, yeni bir ilaç olan Raptiva isimli iğneyi kullanmaya başladım. Sonuç mu? Gerçekten son derece sevindirici. Ellerimdeki, eklemlerdeki tüm belirtiler 4'ncü iğnede kayboldu. Bir miktar yüzümde kaldı ancak onun da çok sürmeden diğer bölgeler gibi iyileşeceğini söyledi doktorum. Benden mutlusu yok şu an.

Lütfen sağlığınızın çok önemli olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

Çarşamba

İyice Zıvanadan Çıktılar..



Bu millet artık iyice çıldırdı. Türkiye dünyada en çok çocuk porno araması yapan ülke. Çok yakın bir geçmişte dünyalar tatlısı, minicik bir kız çocuğuna üç hayvanın yaptıklarını başımızdan kaynar sular akarak izledik/okuduk. Manyaklık o kadar ileri boyutlara vardı ki, Antalya Zübeyde Hanım Çocuk Sitesi'nde kalan 16 yaşındaki D.A, çocuk pornosu ile uğraşanlar tarafından filmlerine sermaye olsun diye, bir otomobilde bekleyen 2’si kadın 4 kişi tarafından kaçırılmak istendi. Devriye görevi yapan polis ekibiyle karşılaşan zanlılar, D.A’yı otomobilden atarak izlerini kaybettirdi.

Bakalım bu ülkede daha neler göreceğiz? Ülkeyi yönettiklerini iddia edenler ne zaman akıllarını başlarına alıp görevlerini yapmaya başlayacaklar? Gerçekten merakla bekliyorum.

Vay Uyanıklar Vay!!!

Artık milletin cebindeki parayı söğüşleyip kısa yoldan kese doldurma teknikleri çağ atlıyor. Akla hayale gelmedik durumlar ortaya çıkıyor. Buyrun..

Uyanıkların sitesi: www.altivi.com

SİSTEM NASIL İŞLİYOR?
Örneğin piyasa değeri 46.960 YTL olan Mini Cooper otomobil, sitede yüzde 70 ucuza, 14 bin YTL’ye tavan fiyatla artırmaya çıkıyor. Açık artırmaya katılmak isteyenler 20’şer YTL ödeyip, 14 bin YTL’yi aşmayacak tek bir teklifte bulunuyor. Kişi sayısı 3 bin 100’ü bulunca teklifler açılıyor.

TEKLİF ŞANSA BAĞLI
Bu sistemde marifet kimsenin teklif etmediği en yüksek rakamı tutturmak. Ancak burada en yüksek teklifi tutturanlar arasında noter çekilişi yapılıyor tek kişi kazanıyor, diğerleri ise eleniyor. Elenenlerin katılım paraları da yanıyor. 3 bin 100 kişiden 20’şer YTL toplandığı için Altiviciler ceplerine 62 bin YTL’yi koyuyor. 14 bin YTL civarında bir rakam da kazanandan alınıyor. Kazanç 76 bin YTL oluyor.

BİR OTOMOBİLDEN 29 BİN YTL
Sonuç olarak Mini Cooper ihalesinden 76 bin YTL kazanan Altivi’ciler, 46 bin 690 YTL’ye Mini Cooper’ı alıp sahibine verdikten sonra ceplerine “kemiksiz” 29 bin 310 YTL atıyor. Tek bir satış için müthiş kar.

Pazartesi

Kahve


Geçiyorsunuz mutfağa, alıyorsunuz cezveyi, içine bir fincan soğuk su koyuyorsunuz, iki çay kaşığı da kahve (taze olması daha iyi), arzunuza göre de şeker atıyorsunuz. (1.5 kesme şeker orta şekerli bir kahve sunar size.) Sonra güzelce karıştırıp ocağa alıyorsunuz. Ateşi kısık olacak tabii. Misler gibi kokan kahveniz hafif hafif kaynayıp köpürmeye başlayınca cezveye alıyorsunuz. Ve höpürdeterek keyfinize bakıyorsunuz. Hele bir de benim gibi şanslıysanız, bulunmaz bir dosta, eşsiz bir arkadaşa sahipseniz; o kahvenin 40 değil 140 yıl hatırı olacağından emin olabilirsiniz. Afiyet olsun..

Linç Edelim (Mi)

Çok sık duymaya başladık bu sözleri : "Linç girişimini polis engelledi." "Halkın linç girişimi jandarmanın çabasıyla önlendi" "Zanlıyı linç etmek isteyen halk..". Ne zaman duyuyoruz bu tür söylemleri? Halk üzerinde infial yaratan suçlar isteyen zanlılara olay yerinde tatbikat yaptırılırken. Peki neden insanlar bu tür girişimlerde bulunuyorlar? Bu sorunun cevabı son derece tehlikeli: İnsanlar artık adalete güvenmiyorlar. Eh nasıl güvensinler ki. En azılı katil bile 3-5 sene yatıp afla vesaireyle aramıza dönüyor. Cinayetlerine, tecavüzlerine, gasplarına devam ediyorlar. Bu suça meyilli insanlarda da "Ne olacak ki üç beş sene yatar çıkarım" düşüncesinin yerleşmesine yol açıyor. Böyle olunca da halk suçluların cezasını kendisi vermeye kalkıyor. Adam ya cezaevinde diğer suçlular tarafından şişleniyor ya da halk tarafından ölesiye dövülüyor. E şimdi burda kime kızmak lazım ? Yılda bilmem kaç bin davaya baktığı için ne yapacağını şaşırmış hakimlere mi? Suça meyilli, psikolojisi bozuk insanlara mı? Öyle veya böyle adalete güveni kalmamış halka mı? Yoksa adaletin keskin kılıcının kendilerini kesmemesi için her türlü alavare dalavereyi yapan büyükbaşlara mı ? Yorum sizin...

Pazar

Çocuğunun Babasını Arıyor!!!!

Şimdi başlığa basıp da "Vah vah kadın kocasını mı kaybetmiş?" gibisinden düşünmeyin. Peki nedir durum? Okuyun ve pes edin...

Adam; Ankara'da memur olarak çalışan karısına boşanma davası açıyor ve çocuğunun velayetini istiyor. Kadın mahkemede "Olmaz vermem, bu çocuk senden değil" diyor. Babalık testi yapılıyor ve gerçekten de çocuğun babası olmadığı ortaya çıkıyor ve boşanıyorlar. Ve dananın kuyruğu bundan sonra kopuyor.

Kadın çocuğunun babasını bulmak için önce bir market sahibine, sonra bir taksiciye, sonra da bir mağaza sahibine babalık davası açıyor. E ne oluyor peki ? Bu üç şahsiyet de çocuğunun babası çıkmıyor.

E pes diyorum ve bu çok namuslu (!!!!) hanımefendiye hamile kaldığı dönemlerde mahallesinden, sokağından geçen her erkeğe dava açmasını öneriyorum. Belki bulur hangi adamdan hamile kaldığını.(!!!!!)

Herkes Milletvekili Olsun



Şimdi şöyle hayal edin. Senelerce çalıştınız memur veya işçi olarak. Emekli Sandığı veya SSK'ya yıllarca pirim ödediniz. Sonra emekli oldunuz, beş kuruş ikramiye, üç kuruş aylık aldınız. E peki noldu? Tabii ki emekli aylığınız yetmemeye başladı. Yaşınıza ve kabiliyetinize uygun bir iş buldunuz çalışmaya başladınız.

Yoo olmadı işte. Devlet tepenize biniyor "Hemşerim sen çalışıyosun, ya emekli aylığından vazgeç, ya da şimdi çalıştığın işten aldığın maaşın yüzde 33.5 'nu prim olarak geri öde" diyor. Ama bunu herkese demiyor. Pek sayın milletvekillerimiz emekli vekil olduklarında yeni bir işe girerlerse (gerçi onlar ikinci iş ihtiyacı hissetmezler ama) böyle bir prim ödeme ya da maaştan vazgeçme dertleri yok. Ayrımcılık insanın canını sıkıyor. Vatandaş her türlü köteği yesin, bal kaymak da milletvekillerine düşsün. E o zaman ben niye milletvekili olmuyorum, siz niye miletvekili olmuyorsunuz ki ?

Papa Geldi, Gitti



Kıyametler koptu, bir sürü senaryo ortaya atıldı, yok efendim başbakan protesto edip görüşmeyecekmiş, yok efendim adam Ayasofya'da dua edip provokasyon yapacakmış, Türkiye'ye adım attığı anda büyük protestolar çıkacakmış falan filan.

Adam geldi paşa paşa, devletin üst kademesiyle görüştü, Anıtkabir'i ziyaret etti, gitti Efes'te hacı oldu kendi inancına göre; çıktı Ayasofya'yı gezdi, Sultan Ahmet'i ziyaret etti. Baştan aşağıya izleyin gezi programını, davranışlarını tekrar gözden geçirin. Adam adeta bizim komplo teorisyenlerine ders verir gibi en ufak bir aksi davranışta bulunmadı. Trafiğin kilitlenmesi ise onun suçu değildi.

Belki adam başka hesaplar peşinde, belki bilmediğimiz gerekçeler yüzünden bizlere şirin gözüktü, tepkimizi çekecek bir davranışta bulunmadı. Orasını bilemiyorum, gördüğümü söylüyorum sadece. Mehmet Ali Ağca tarafından vurulmasına rağmen, Papa II nci Jean Paul bile Türkiye'ye yakınlık gösteriyordu ama Benedict kadar olamadı hiç biri. Adam tepki çekecek hiç bir davranışta bulunmadı. Türkçe konuştu. Bayrağımızı salladı. Sultan Ahmet'te (bir camiyi ziyaret eden ilk papa) gayet olgun bir duruş sergiledi. Ayasofya'da dünya hristiyanları tarafından herhangi bir tarafa çekilecek bir davranışta bulunmadı.

Bizler için ne anlamı kaldı bilmiyom ama AB üyeliğimize destek olduğunu söyledi. Ülkemizde kaldığı süre boyunca dünyanın bütün gözleri bize çevrildi. Türkiye tarihinde ilk defa 67 ülkeye canlı yayın yapıldı. Ayasofya, Efes, Sultan Ahmet ve Anıtkabir ilk defa dünyanın gözünün önünde bu kadar yer aldı.

Teraziye koyarsak bence reklam açısından iyi oldu. Gene gel emi Papa...

Neymiş Bu Zuzuma?

Şimdi, yan tarafa baktığınızda hemen her yerde görebileceğiniz linkler karşınıza çıkacak. Alışveriş sitesi, mizah, haber, web hizmetleri vesaire. Bu linklerin içerisinde diğerlerinden farklı olan biri var ki ayrı bir dünya. Forum uygulamalarını internetin her yerinde kolaylıkla bulabiliyorsunuz. herhangi bir konuda birden fazla foruma rastlamanız mümkün. Ancak Zuzuma, forum ötesine geçmiş, dostların bulunduğu bir mekan haline gelmiş adeta sanal bir gemi. Zuzu olmak bir ayrıcalık; dostlarla bir arada olmak bir zevk. En ufak bir sıkıntınızda pekçok insanın size yardım etmek için çaba sarfetmesi gerçekten gözyaşartıcı. Öyle inanılmaz insanlar var ki; kış ortasında size kiraz bile buluyorlar.

Gülmek mi istiyorsunuz, keyfiniz mi yerinde; zuzular yanınızda. Sıkıntınız mı var, gözleriniz mi nemlendi; zuzular yine yanınızda. Birşey mi lazım oldu, zuzulardan birisi mutlaka size bulur; paylaşmak istediğiniz birşeyler mi var; karşınızda sizi dinleyen bir zuzu mutlaka bulursunuz.

Uzun sözün kısası; neymiş, Zuzu olmak bir ayrıcalıkmış.

Sizin Elinizde

Hiç çaba harcıyor musunuz? Elinizi taşın altına sokuyor musunuz? Oturup düşündünüz mü? Dünyanın, hadi boşverin dünyayı, ülkemizin bu halde olmasında sizin de payınız yok mu? Ne zaman gördüğünüz bir aksaklığa mühale ettiniz ? Yanlış giden bir işe, size zararı dokunmasını beklemeden "DUR" dediniz mi? O halde sizin de az da olsa payınız var bu ortamın oluşmasında.

En azından konuşun, rahatsızlığınızı dile getirin hiçbirşey yapamıyorsanız. Fikirlerinizi dostlarınızla, çevrenizle paylaşın. Yüreğinizde büyüttüğünüz güzel fikirleri kendi etrafınıza da yayın. İşte o zaman; yavaş da olsa karamsar bulutlar dağılmaya başlayacak, zifiri karanlık tünelin ucunda ufacık da olsa bir ışık yanacak. O ışığı büyütmek sizlerin elinde.